Çok değil dört gün önce kendi sahasında ezeli rakibi Galatasaray’a üç golle yenilen Fenerbahçe, UEFA Avrupa Ligi’nde grubunda oynayacağı ilk maça “umutlu” çıktı. Ya da biz öyle sandık.
Maçın başlamasıyla birlikte taraftar tribünde, televizyondan izleyen seyirci ekran başında saç baş yolmaya başladı.
En son söyleyeceğimi en baştan söylüyorum;
Futbolun biraz adaleti olsa ilk yarı Unıon SG’nin 3-0 galibiyetiyle biterdi.
O ne futbol? O ne oyun düzeni?
Fenerbahçeli oyuncular maçın başlama düdüğünden, yirminci dakikaya kadar ne topu ayağında tutabildi, ne pas yapabildi.
Sahada ne oynadığını bilmeyen bir oyuncu topluluğu vardı.
Koskoca Fenerbahçe kendi sahasında sıradan bir Belçika takımına karşı ailece defans mı yapar? Yapmaz. Yaptırır.
Kaleci Livakoviç gününde olmasa, Belçika ekibinin ilk 15 dakikada golü bulması içten bile değildi.
25. dakikadan sonra sağlı sollu kornerlerle gelmeye başlayan Fenerbahçe, golü da yine kornerden Çağlar ile buldu.
Başka türlü bulma imkanı yoktu zaten.
Gol atsın diye sahada tutulan En Nesyri, tüm zamanların en kötüsü Szymanski ile ilk yarının tartışmasız en KÖTÜSÜYDÜ.
İlk yarı Allah’ın bir lütfuyla Fenerbahçe’nin 1-0 üstünlüğü ile tamamlandı.
İkinci yarıya daha derli toplu ve değişikliklerle başlar diye beklediğimiz Fenerbahçe sahaya aynı 11 ile çıktı.
SPECIAL ONE Mourinho performansından çok memnun kalmış olacak ki, sahada Szymanski’yi tutup kenara İrfan Can’ı aldı. Tadic’i sahaya sürdü. (Bir de kadınlara futboldan anlamaz diyorlar!)
Maçın 70. dakikasına kadar hala “biz tam olarak ne izliyoruz” denilen bir futbol vardı sahada.
Üst üste 3 pas yapamayan, rastgele oynayan bir oyuncu topluluğuna maruz kaldı Fenerbahçeli taraftar.
Ben mi müdahale edeceğim oyuna?
Para verip tribüne giden taraftar mı edecek?
Oynanacak derbi için “diğer maçlardan bir farkı yok” diyen Mourinho mu edecek?
Belli ki bu maçın da “diğer maçlardan” bir farkı yok Portekizli teknik adam için.
İkinci yarının ilk yarım saati de al takke ver külah geçti. 75. dakikada 10 kişi
kalan rakibi karşısında taraftara derin bir nefes aldıran gol,rakibin bizzat kendisinden geldi. Osayi’den dönen topa Burgess dokundu,fark ikiye çıktı.
Rakip daha ne yapsın. 10 kişi kalmış, kendi kalesine atmış. Bir oyunculara sarılıp tebrik etmedikleri kaldı.
Gerçekler acıdır.
Dört gün önce ligindeki ezeli ve ebedi rakibinden sahanda üç gol yemişsin.
Bugün Avrupa’da adı sanı duyulmamış bir takımı ecel terleri dökerek yeniyorsan, sevinme, sevinmeyelim.
Bilakis, önündeki maçlar için ciddi ciddi al takkeni önüne “düşün” Ne olacak halim ahvalim diye.
Başta siz Mourinho bey. Kusura bakmayın da İsmail Kartal bu takımı daha iyi oynatıyordu.
En azından bir ruhu vardı.
Bu takımda ŞİMDİLİK o da yok.
Grup maçlarına galibiyetle başlamak önemliydi. Belki psikolojik açıdan Fenerbahçe için bir kazanım olur. Zira belli ki ihtiyaçları var.